Bira Sevdası‘nın dilekleri gerçek oldu ve birileri Paulaner‘i Türkiye’ye getirdi en sonunda. Zenginleşmeye devam eden bira stoklarımız yine harika bir birayla karşı karşıya. Zaten şu görüntüsü bile yetiyor.

Belçika’dan alıştığımız keşişlerin bira yapma ritüeline bu Alman birasında da rastlıyoruz. 1516’da İmparator IV. Wilhelm’in Bavarya Saflık Kanunları’nı onaylamasıyla bira yapımında sadece arpa, arpa maltı, şerbetçi otu ve saf suyun kullanılması zorunlu kılınmış. Üreticiler bu kurala hala uymaktadır.
Paulaner keşişleri bir nevi Paola’lu Francis kolu Paulaner birasının temelini oluşturuyor. 1600’lerin başında Bavyera Dükü’nün davetiyle Au bölgesindeki Neudeck Manastırı’na yerleşen keşişler kendi kullanımları için bira yapmaya başlarlar.
1634 yılında Münih’teki bira üreticileri el yapımı biralarını dağıttıkları ve sattıkları için Neudeck Manastırı’nda bulunan Paulaner keşişlerini şikayet ederler fakat başarısız bir girişim olarak kalır bu şikayetleri. Bu stresli süreç Paulaner biraevinin doğuşu olarak nitelenir.

150 yıl boyunca halka geniş bir satış yapamayan Paulaner 1773’te Barnabas’ın manastıra katılmasıyla biralarında çığır açar. 1780’de ise yeni biraları Salvator ile büyük beğeni kazanır ve halka açık bira satışına izin verilir. Bundan 50 yıl sonra ise Bavarya Kralı Paulaner Salvator’u lüks sınıfında gösterir.
Günümüze kadar Paulaner birçok firmyı satın alıp dünyaya yayılmaya başlıyor. Çıkan isyanlarda bile kalitesinden dolayı kendisine dokunulmuyor. Almanya’da birçok alanda öncü ve lider oluyor. Bayern Münich ile yaptıkları sponsorluk anlaşmaları zaten kultlamalarda fazlasıyla ortaya çıkmakta.
Biraları çok çeşitlilik gösteren Paulaner’in dört kola ayırdığı biraları var. Weissbier, Munich, Alkolsüz ve Özel biralarından Türkiye’de bulunan ve benim şu an yazdığım bira ise Hefe-Weissbier Naturtrüb. Almanya’daki pazarının da lideri olan bu birada eşit oranda buğday ve arpa maltı kullanılıyor. % 5.5’luk bir alkol oranına sahip. Ne yazık ki 50cl’lik şişede değil 33 cl’lik şişelerde ithal edilmiş durumda. O yüzden bardakta seviye biraz az, dayanamadım içtim sanılmasın.

Efes’in buğday birası bardağını kullandım ilk seferinde. Beklediğim gibi bol köpüklü bir bira ortaya çıktı. Ancak başka bir buğday birası bardağında aynı köpük başarısını bulamadım. Sebeplerden biri tabii ki de 33’lük şişenin bu kadar yetmesi ve bardağın 50 cl’ye göre tasarlanması.

Son derece güzel görünümlü, kalın, kremamsı yani buğday birasına özgü bir köpüğün altında ise bir hazine bekliyor. Puslu turuncu tadında, portakalı anımsatan bir renk hakim biraya. Filtre edilmemiş biraların bu yanını cidden çok seviyorum.
Burunda bolca muz, maya ve tahılımsı kokular öne çıkıyor. Bu kokular daha buruna ilk ulaştığında bile bir gülümseme yaratıyor. Damakta tatlımsı izlerle beraber orta bir gövdeye sahip. İlk resimdeki gibi güneşli bahar günlerinde ferahlatıcı olarak kullanmak çok mantıklı. Dmakata yine malt, tahıl tatları cirit atarken meyve notaları da alttan eşlik ediyor. Bitişinin biraz kısa olması güzelliğinden çok bir şey almıyor. Meyve ve karamel tatlarıyla damağınızda hafifçe yer ediniyor.
Fiyatı ise marketlerde 8 lira civarında. Bazı tekellerde 9 lira olarak da rastlayabilirsiniz.