
Listede marketlerde görmeye alıştığımız Red, Black ve Double Black’in yanı sıra, Blue Label, Gold Label The Centenary Blend ve Swing de bulunmaktaydı. Tadıma Red Label ile başladık. Red Label Johnnie Walker’ın 1909’da piyasaya sürdüğü bir viski. An itibariyle standart olarak Johnnie Walker diyince ülkemiz insanının aklına düşen viski durumunda. Zamanında belirli sebepler dolayısıyla Urfa taraflarında çok anıldı ve bu lahmacunla iyi bir eşlikçi olduğunu gösterdi bir yandan da. Toplamda 35 farklı malt ve tahıl viskisinin harmanı olarak biliniyor. Zamanında Churchill’in sodayla karıştırıp içmeyi sevdiği viskilerden biri olarak da anılıyor.
Tadımına gelirsek, burunda alkol ve tahıl kokuları önde. Çok çekici bir yanı olmadığını söyleyebilirim. Isındıkça kekremsi kokular ortaya çıkıyor. Damakta sivri, bal ve bol baharat tadı var. Bitişi orta uzunlukta çok çok hafif meşe ve is alıyorsunuz. Türkiye’deki fiyatıyla çok alınacak bir viski olmadığını söyleyebilirim. İlla evde varsa karışımlarda kullanmanızı tavsiye ederim.

İkinci viskimiz merakla beklediğimiz Swing isimli viskiydi. Şişesinin sallanma (swing) hareketinden dolayı adını böyle koymayı uygun görmüş Johnnie Walker. Şişesi oldukça şık ve cidden hacı yatmaz misali sallanıyor. 1932 yılında piyasaya çıkan Swing, Sir Alexander Walker’ın kariyerinin sonuna doğru yarattığı bir viski. O zamanki uluslararası seyahatlerde satışa sunulan bu viskiyi şu an bulmak çok zor. Burunda vanilya, mandalina aromalarının yanında zamanla aromaların üstüne hakimiyet kuran bir meyan kökü ve anason aromaları oluşuyor. Damakta oldukça yumuşak içimli ve tatlı. Damağın arkasına doğru baharat, meyvemsi ve hafif is tatlarını almak mümkün. Bitiş orta kısa arası, isli, tahılımsı ve baharat izleriyle sona eriyor. Genel olarak şişesi tadımından çok daha güzel ancak kötü bir viski de değil. Zaten şu an çoğu yerde “Collectible Item” olarak geçmekte.

Üçüncü viskimiz Black Label oldu. Fiyat performans ve lezzet anlamında benim en sevdiğim viskilerden biri. Tadımından o kadar zevk alınca fotoğrafını çekmeyi unutmuşum:) Tadım notlarımda genişçe anlatmıştım. Black Label içerdiği isli tat, aromaları ve damaktaki dokusu ve dengesiyle inanılmaz bir viski. Yeni dönemde her ne kadar “Eskiden daha iyiydi” dense de şu anda da piyasanın en iyi harmanlarından biri.

Bir sonraki viskimiz de Double Black. Black Label’dan sonra bir üst segment yarattığı için pazarlama harikası olarak anılıyor. Çevrenizdeki viskiseverlere sorarsanız hem Black’i hem de Double Black’i sevdiklerini duyarsınız genelde. ‘Hangisini seçersin?’ sorusunda istatistik genelde %50-%50 bölünmekte. Double Black biraz daha isli ve köşeli bir profil için daha çok Islay maltı içerip iki kere yakılmış fıçılarda bekletiliyor. Tabii ki Talisker bulmayı bekliyoruz bu viskide.
Burunda is ve ahşap kokuları yüksek seviyede. Alt katmanda ise karamelize aromalar ve hafifçe narenciye aromaları bulunmakta. Damakta orta gövdeli ve hafif kremamsı bir viski var. Bir barbekü hissini mürdüm eriği gibi koyu meyve tatları takip ediyor. Bitişi ise orta uzunlukta, vanilya, odun ve nemli ağaç aromaları hissediliyor.

Johnnie Walker’ın 100. yılına özel üretilen 18 yıllık Gold Label The Centenary Edition gecenin özel viskilerindendi. Şu an piyasada bulunmayan bu viskiyi tatmak güzel bir duygu. Burunda üzüm, floral, tatlımsı ve bol vanilya aroması var. Damak oldukça yağlı, tok. Yudumdan 3-4 saniye sonra bir meyve patlaması yaşanıyor damakta. Elma, armut, mango gibi tatlar dönmeye başlıyor. Tahıl tatları da eklenince meyveli kek yiyor hissine kapılıyorsunuz. Özel bir harman olduğunu ve bu gece için benim favorim olduğunu söylemeliyim.

Gecenin son viskisi de Blue Label oldu. Zenginlerimizin ‘Pahalıysa iyidir’ mantığıyla yücelttiği Johnnie Walker harmanı olan Blue Label. İstanbul Viski Dostları’nın geçen yılki tadımlarında Blue Label’ı derinlemesine incelemiştik zaten. Güzel bir viski olduğunu burada bir daha yazmam lazım. Özellikle damakta inanılmaz dengeli oluşu, adeta ipek yumuşaklığında olması benim çok hoşuma giden bir yanıydı. Uzun bitişi, kuru meyve ve floral tatları bir araya getiren finali de oldukça zevk verici. Ancak fiyatıın bu denli yüksek olması neredeyse maltları tek tek alıp harmanlama isteği doğurmakta. Diyeceğim odur ki tatma fırsatını bulursanız kaçırmayın, şişesini alırken etraftaki diğer şişelere bir daha bakın.
Bu tadımda damak temizleme seansı da yaptık ve Veysel Bey benim Amsterdam gezimde uyguladığım damak temizleme işlemi için aynı birayı, yani St. Bernardus Abt 12’yi seçip getirmiş. Benim yazımdaki fotoğrafı çok iyi değildi ama buradaki fotoğraf biranın estetiğini de orijinal bardağıyla açıklıyor.

5. yılımızı da bu şekilde kutladıktan sonra gelecek ayları planlamaya geçtik. Bu yıl içerisinde yine ilginç deneyimlere şahit olup viski keyfinin dibine vuracağız gibi görünüyor. Slainte!!!

Ne çok Johnnıe Walker varmış meğer!!
Comments
Pingback: Viski Seven Ünlüler - Keyif Adamı
Pingback: İstanbul Viski Dostları - İrlanda Viskileri - Keyif Adamı
Tşkler