Duncan McRae İle Hendrick’s Üzerine Soru Cevap

In Haber, Likör by Keyif Adamı1 Comment

Bu yazı 2 yazılık Hendrick's serisinin 2 numaralı yazısıdır
Hendrick’s yazılarının ilkinde Hendrick’s’ten ve global marka elçisi Duncan McRae’nin verdiği “A Deconstructed Tasting” isimli eğitimden bahsetmiştim. Eğitimden sonra Nerde İçek ekibiyle  beraber Duncan McRae ile bir röportaj yapma şansı bulduk. William Grant’s Marka Elçileri Müdürü Ludo Durcocq ile yaptığım röportajdan da hatırlayacağınız üzere röportajda teknik sorulardan daha çok iş hayatları ve marka ile ilişkilerini sormayı tercih ediyorum

Kethüda Hamamı’nın atmosferinin de verdiği etkiyle 40 dakikalık röportaj hiç bitmesin istedik. Ayrıca Duncan’ın hazırladığı cin tonikler de bugüne kadar içtiklerim arasında açık ara en iyisiydi.

DMR: Duncan McRae
KA: Keyif Adamı
Nİ: Nerde İçek

KA: İstanbul’a hoş geldiniz, iyi akşamlar. Sizi burada konuk etmek harika. Sunumunuzdan çok etkilendiğimizi söylememize gerek yok zaten.
DMR: İyi akşamlar

KA: Bu akşam size Hendrick’s hakkında birkaç soru, marka elçisi hayatınız ve birkaç da özel soru soracağız. Bugün bizimle beraber nerdeicek.com ekibi var. Kendileri İstanbul’da nerede içeceğimizi hoş bir şekilde sunuyor, ben de keyifadami.net’ temsilen buradayım, içki kültürünü yaymak için açtığım bir platform diyebiliriz.
DMR: Nerede ve ne içeceğiz:) Bu akşam iyi insanların yanındayım:)

KA: Kendiniz ve kariyeriniz hakkında kısaca bilgi verebilir misiniz?
DMR: Edinburgh’de bir barda çalışırken cine aşık oldum. Bir gece hiç duymadığım bir kokteyl siparişi almıştım ve hiç beğenmedim. Müşteriye bana kokteyli biraz anlatmasını istedim, neden sipariş ettiğini öğrenmek istedim. İroni ya, kadın çok başarılı bir cin yazarı çıktı. Onun sayesinde cine aşık oldum. Cin o zamanlar çok popüler değildi fakat şans işte popüler olmaya başladı. İlk önce Tanqueray’de bir iş buldum ve 5 yıl önce de Hendrick’s markasına geçiş yaptım.

Nİ: Takipçilerimize cini tanıtmak adına bir soru sormak istiyoruz. Sunumunuzda cinin sadece distile ederek üretildiğini söylediniz.
DMR: Distilasyon sihirli bir işlem. Bir sanat, simya. Distile içkiler kendilerini nasıl hazırlandığına göre tanımlıyor. Ham madde agave ise tekila, şeker kamışı ise rom, tahıl ise viski, votka oluyor. Cinde ise ham madde hakkında belirli bir şey yok. Distilasyondan sonraki işlemler cinin kendisini tanımlamasını sağlıyor. Tatlarını vermeye başladığımız anda cin kendini buluyor. Ardıç tabii ki başta geliyor.

Nİ: Salatalık ve gül hakkında konuşuyordunuz. Diğer botanikler nedir? Tadım özelliklerini anlatabilir misiniz?
DMR: Cinin bu kadar kompleks bir tadının olması içeriğinin çok farklı olması. Ardıç dominant olmalı. Diğer malzemeler tabii ki yandan kendini hissettirmeli. Baharat, limon ve topraksı tatlar gelmeli. Bunlardan bazılarını öne çıkarmalı. O yüzden cin içerken genelde bu tatları alırsınız fakat her cinde başkası öne çıkar. Hendrick’s’te ise hiçbir içerik öne çıkmıyor ama tadını aldığınız anda vurguyu algılamanız lazım. Gülün buradaki görevini orkestradaki keman solisti olarak düşünün. Bütün orkestra sustuğu anda en son bir kemanın çaldığını düşünün. Cinin etkisi geçerken gülün devreye girmesi lazım.

KA: Deconstructed Tasting harika bir konu. Biraz anlatabilir misiniz bu tadımı?
DMR: İnsanlar tadı biliyor ama yapımı hakkında kesin bir bilgi yok. Barmenler şişenin içini bildiğinde markayı daha çok seviyor. Cinin muhteşem olmasını da içerikleri sağlıyor. Bugün 2 saat içerisinde bunu anlatmaya çalıştım. Şişenin içini, botanikleri, distilasyon yöntemlerini… İskoçya’da şanslıyız ki iki distile yöntemi var ve biz bunların ikisini de uygulayabiliyoruz. Bennett’in yoğun tadı ve Carter-Head’in yumuşak tadı. Aynı malzeme ile distile edilmiş cinlerin bir araya gelişi. Piyanoyu çalmak gibi. Salatalık ve gülün de bir araya gelişi….

KA: İki imbiğin harmanlarının yüzdesi hakkında bilgi vermeyeceksiniz herhalde?
DMR: Açıkçası öyle bir ihtimal yok çünkü bunu bilen tek kişi şu an Lesley. lesley tehlikeli sporları sevdiği için umarım bir yere yazmıştır bunları 🙂

KA: Kişisel bir sorum var. Cin ve Zürafa isimli bir bloğunuz ve sosyal medya hesabınız var . Bunun hakkında biraz konuşabilir misiniz? Nasıl doğdu? Ana fikir neydi?
DMR: Blogu çok az güncelleyebiliyorum ama Twitter’ı iyi kullanıyorum. Kullanıcı adı düşünürken sevdiğim iki şeyi düşündüm. Cin ve zürafa 🙂 2000’lerin başında Gordon’s markası bir reklam kampanyası yürütüyordu. Baloncukların içinde zürafalar görünüyordu. Yüzeye yüzen zürafalar.

KA: İçtiğiniz ilk cin Gordon’s muydu?
DMR: Muhtemelen. Gerçi ilk içtiğimz amanı hatırlamıyorum ama barmenlik yaparken Gordon’s barda yoktu. Barmenlik benim içki içimimin de başlayışı. Ondan önce üniversite öğrencisi olarak sadece içiyorduk. Barda bir uyanış oldu diyebilirim. Bu sebeple düzgün denediğim ilk cin Plymouth oldu diyebilirim. Özel bir yeri var.

KA: Marka elçiliği nasıl başladı?
DMR: Harika bir meslej. Dışarıdan çok kolay ve eğlenceli göründüğünü biliyorum. Dünyayı dolaşıyoruz ve içiyoruz gibi görünüyor. Ancak zor tarafları da var tabii ki.  Küçük bir şirketim vardı bu işten önce. Gazeteceiler ve barmenlerin katıldığı etkinliklere hizmet veriyorduk. Kokteyl yapıp nasıl yapıldığını ve hikayesini anlatıyorduk. Bundan zevk aldığımı fark ettim ve bir içki şirketi benim gibi insanlara iş imkanı olduğunu söyledi.
5 yıl önce de Hendrick’s için çok heyecanlandım. Pazarlaması farklı, içki farklıydı. Uluslararası bir aile şirketi olması da ilgimi çekti. Harika bir senaryoydu.

Nİ: Marka elçisi olarak sizden satışları yükseltmeniz bekleniyor mu? Asıl sorumluluklarınız nedir?
DMR: İlginç aslında. Ben kendimi yaratıcı direktör olarak görüyorum. İş arkadaşlarım aynı görüştemi bilemem ama ben böyle düşünüyorum. Lesley ben ve David 7/24 Hendrick’s için düşünen ve bunun için maaş alan üç kişiyiz. Tabii satış da bunun içine giriyor bir yerde. Direk ollarak böyle bir şey diyemem ama bu benim sorumluluğum değil demek de saflık olur. Dolaylı olarak çok etkimiz var. Elçi kelimesi diplomatik ve hassas bir kelime. Asıl olay içkinin, markanın ve iletişimin yüzü olmak.

KA: Bu cidden kişisel. Dürüst olmanızı rica edeceğim.
DMR: İlk olarak, ve her şeyi cevaplayacak herhalde ama Hendrick’s’in arkasındaki aile. Risk alacak bir aile olmasaydı ve farklı bir şey yapmasalardı bu marka bu kadar başarılı olamazdı. Uzun dönemli çalışmaları ve Lesley’nin tamamiyle çılgın bir şey yapması bunu gösteriyor. Bu şişeden çıkan sıvı bunu zaten kanıtlıyor.

KA: Hendrick’s hakkında marka elçiliği dönemindeki en çılgın anınız nedir?
DMR: Amerika ekibinin bir uçakta reklam yapması. Çünkü Hendrick’s te biz billboardlarda ya da gazetelerde reklam yapmak istemiyoruz. Daha çok deneyim üzerine çalışmayı, bunlar üzerine yoğunlaşmayı tercih ediyoruz. “Afedersiniz??” dedik. Ertesi gün Wall Street Journal’da tam sayfa bir reklam vardı. “Hendrick’s dünyanın ilk cin uçağını havalandırıyor” şeklinde bir haber vardı. Kocaman bir salatalık şeklinde bir uçak düşünün. Amerika’da 11 eyalet gezdi ve yüzlerce kişi uçurdu. Uçan bir salatalık 🙂

En hayal olan gibisi ise Birleşik Krallık’ta gel git sırasında senede sadece 40 dakika oluşan kumsalda oldu. Burada o 40 dakikada kriket oynanıyordu. Benim ilginç anımsa burada o oyun sırasında bir bar kurmamdı. Gel git erken gerçekleşti, dizimize kadar deniz varken cin tonik içiyorduk ve birkaç şişe kaybettiğimizi itiraf edebilirim.

KA: Karşılaştığınız en zorlu iş veya başarı neydi? Glenfiddich’te Ludo bazı zorlu işlerin başarıya dönüştüğünü söylemişti İskoçya’daki ziyaretimizde.
DMR: Ludo o konuda çok iyidir. Bu sebeple patronum olduğunu düşünüyorum:) Önümüzdeki bu cihaz aslında çok büyük bir başarı gibi durmasa da önemli. 1920’lerde geliştirilen bir kokteyl aksesuarı. Geçmişi araştırıp e-bay’de mekanizmasını buldum ve aldım. Kaybolan bir mekanizmayı geri getirmek istedim. Kokteyli karıştırmak zaten o kadar da zor bir iş değil, makina bunu daha da kolalaştırıyor ama işin gerçeği çok güzel görünüyor. 3 yıl boyunca tasarımcıları gezdim, bu aleti yeniden yaratmaya çalıştım. Uzun bir projeydi fakat 50 tane yapmayı becerdim. Barmenin martini yaparken başarısını ve zevkini yükselten, bu anı geliştiren herhangi bir proje harika bir şey. Ludo’nun metodu gibi, zorlu bir işti ve en büyük başarım oldu.

KA: Kariyerinizdeki yeni adım nedir?
DMR: Emin değilim. İşimi seviyorum. Bir yıl önce global elçi oldum. Distilasyon sınavlarım var şu an. Perde önünden arkasına geçmeyi planlıyorum açıkçası. Cin yapımını ellerime almayı planlıyorum. Ancak Hendrick’s büyüdükçe yeni fırsatlar da çıkmıyor değil. Beni asıl heyecanlandıran ise bu sihirli sıvının kendisi.

Nİ: En sevdiğiniz kokteyl nedir?
DMR: Cin bu konuda çok şanslı. Kokteyllerle kendini harika iletebiliyor. Bir kokteyl sürekli farklı olabilir. Barmene de bağlı tabii ki. Benim favorim ise birkaç parametreye dayanıyor ama Martini benim için çok özel. Basitliği, canlılığı harika. St. Germain des Pres ise modern kokteyller arasındaki tercihim. İçerisindeki lime, salatalık, chili, yumurta beyazı buzla çalkaladığınızda harika bir hal alıyor. Chili özellikle yeni bir içki içmenizi sağlıyor.

Nİ: Negroni ile bir anınız vardı.
DMR: Evet Negroni’nin ortadan kaybolmasını umuyordum. Ancak hayatta bazı şeyleri zamanla seviyorsunuz. Kahve, viski gibi. Negroni, martini, viski, cin gibi içkiler bir başlangıçtan sonra gelişiyor. Zamanla sevmeyi öğreniyorsunuz. Modern hayatta tüketim kültürünü benimsedik. Fakat bazen en güzel deneyimler 5 dakika da yaşanmıyor tekrar tekrar denemeniz lazım. Negroni gibi.

KA: Issız bir adadasınız. Elinizde bir Hendrick’s var. Bunun yanında bir alkollü iki de alkolsüz şey alma şansınız var. Nasıl değerlendirirsiniz?
DMR: Salatalık ve tonik alırdım. Cin tonik için. Bitince de 50 yıllık Balvenie’yi açardım. Sahile uzanır ve dalgaların gelmesini beklerdim. 50 yıllık Balvenie varsa kurtarılmayı bile beklemeyebilirdim.

KA: Türkiye ziyaretinizi konuşalım. Nasıl buldunuz?
DMR: Mayıs’ta kız arkadaşımla gelmiştik ilk defa. İstanbul’dan giderken nişanlanmıştık. 10 gün yemeklerini, kültürünü, tarihini yaşadık. Harikaydı. Galata Kulesi’nde nişanlandık. Muhteşem! İş açısından bakarsak çok etkileyici olduğunu söylemeliyim. Herhangi bir bara gittiğimde kokteyl kültürünü net görebiliyorum. Dünyadaki kültürün buraya geldiğini görebiliyoruz. Çok farklı yerler gördüm. İstanbul sanıyorum en iyi kokteylleri yaptığına inanmıyor. Bunun sebebinin de İstanbul’daki mekanların ilk 50’de olmamaları olduğunu düşünüyorum. O listede olmamalarının sebebei seçimi yapanların İstanbul’a gelememeleri!!! Son 3-4 günde içtiğim kokteyllere gelirsek, kokteyl dünyasına bağlı, ondan haberdar kişilerin bu kokteylleri yaptığını söyleyebilirim. Kokteyli içenlerin barmenler kadar okuması lazım.

Nİ: Rakı hakkında ne düşünüyorsunuz?
DMR: Çok güzel bir içki. Tatlandırılması harik, cine benziyor. Dünya küçüldükçe rakı da daha fazla tanınacaktır. Rakı da uluslararası olunca, barmenler daha çok kullanacaktır. Boğaz kenarında bir bardayken “Avrupa’nın son görüntüsü bu. Bundan sonrası Asya” demiştim ve barmenden bu görüntüye uygun bir kokteyl yapmasını istemiştim. Sunset’teydik. Konyaktan veya viskiden yaptığını düşünmüştüm. Beklediğimden farklı olarak Türkiye’yi yansıtan istediğim hissi uyandıran ve yerel malzemelerle hazırlanan bir kokteyl geldi.

KA: Son soruya geldik. Türk barmenleri eğitmeye geldiniz buraya. 1’le 5 arası derecelendirmeniz gerekse barları ve barmenleri nasıl değerlendirirsiniz?
DMR: Teknik kısımlar tek kelimeyle harika. Malzemeler, buz, bardaklar, kaşıklar her şey mevcut. Barlar markalar tarafından belirli şekilde cesaretlendirmişler. Bir noktada daha özgür olmak isteyecekler ve bu sayede daha iyi gelecek. Genel anlamda, yöntemler, teknikler ve sunum çok başarılı.

Beni daha çok etkileyen şey ise misafirperverlik. Bardağın içine koyamayacağınız ilgi ve detaylar var. İstanbul kokteylleri geliştirebilir ama bu şehri özel kılacak şey bu.

KA: Sizi burada ağırlamak harikaydı. Kethüda Hamamı da Hendrick’s ile harika bir birliktelik oluşturdu. Nerde İçek ekibine de çok teşekkür ediyorum zenginlik kattıkları için. Şerefe!!
DMR: Şerefe!!
Nİ: Şerefe!!

Paylaşalım !!

 

 

Series Navigation<< Hendrick’s – A Deconstructed Tasting