Planımız Amsterdam’ın bize sunduğu bütün nimetlerden(!) olabildiğince yararlanmaktı. 2 gece kalacağımız otele geldiğimizde 10°C hava sıcaklığından dolayı hasta olmuş Keyif Adamı acilen sıcak bir yer arayışındaydı diyebilirim. Leidseplein Meydanı’na çok yakın olan Hotel Weber’de kalmayı seçmiştik iki gün. Açıkçası şu ana kadar kaldığım en güzel butik otellerdendi diyebilirim. Amsterdam’ın tarihi dar apartmanlarından birinde, 7 odası olan ve altında bir barı olan Weber’de çalışanları sadece check-in ve check-out’ta gördük. Kahvaltıyı her gün dolaba yerleştiriyorlar ve sabah 8’de sıcak ekmek ve kruvasanlarınız kapının önüne bırakılıyor. Odada bulunan kahve makinesi, kettle ve dolaptaki kahvaltı çeşitleri de her şeye yetiyor. İlerleyen bölümde anlatacağım viski mekanlarından birine olan yakınlığı ise Weber’i biraz daha güzel hale getiriyor benim için. Her odanın farklı dizaynı ve temizliği de çok beğenimizi kazandı.
1.Gün
Soğuk bir havada akşam saatlerinde vardık ve hemen Hotel Weber’e yerleştik. Solunum yolları kendini bulunca kat kat giyinip şehirde yürümeye başladık. İlk gece için çok bir planım yoktu zaten koku alma duyularım körelmişti ancak yolda şans yine kendi birasını yapan Bier Fabriek’in önüne çıkardı bizi. Bier Fabriek oldukça geniş, loş ışıklara sahip bir bar. BBQ Farm Chicken ismini verdikleri 24 saat marine edilmiş tavuk önem verdikleri yemekleri.
Üç çeşit biraları var. Bunlardan ilki Puur adını verdikleri pilsner tipi bira. İkincisi ise red ale tipindeki Rosso. Son olarak da porter tipinde Nero isimli biraları.
Delft ve Amsterdam’da hizmet veren Bier Fabriek’in Rosso isimli birası oldukça kolay içimli, malt aromalarının karakterini yansıttığı bir ale. Hafif meyvemsi tatlar var ancak düşük gövdeli olması benim çok hoşuma gitmedi fakat mekanda servis edilen tavukla oldukça iyi bir ikili olabilir.
Nero ise kavrulmuş aromalar, çikolata ve espresso tatlarını alabildiğiniz, bence Bier Fabriek’in en başarılı birası. Bu arada bizim barda yer fıstığı yiyip yere atma ritüelimiz buraya yeni gelmiş ve bu olaydan çok zevk alıyorlar bu barda.
İlk geceyi kanal etrafını gezerek devam ettirdik ve sonra hastalığın da verdiği etkiyle dinlenme saati geldi.
2.Gün
2. gün hedefimizde Brouwerij ‘t IJ vardı. Faal bir yel değirmeninin altında kurulu biraevi 1985’te Kasper Peterson’un evinde yaptığı Belçika tipi biraları daha geniş çapta üretme isteğiyle açıldı. 20 yıl sonra Peterson başarısından memnundu ve işi Bart Obertop and Patrick Hendriksen’e devretti. Onlar da bugün Brouwerij ‘t IJ’i Amsterdam’ın en büyük biraevi yaptılar.
Biralara gelecek olursak önce 5’li tadım menüsünü denemeyi uygun gördüm. Ondan sonra da şişede bulunan bir birayı ve musluktan bir çeşit daha birayı denedik.
Plzen: Burunda çimenve narenciye aromaları bulunan yüksek karbonizasyonlu bir ale. Damakta yer fıstığı, tahılımsı tatlar. Bitişi ise orta-uzun ve bitter.
Zatte: 1985’te üretilen ilk bira. Bir ‘Tripel’, %8 alkollü. Burunda Belçika kokusu karşılıyor. Damağı biraz tahıl arğılıklı ancak sonra meyvemsi tatlar ve şerbetçiotu hızla takip ediyor.
IPA: Cascade şerbetçiotuyla hazırlanıp aynı şerbetçiotuyla dry-hopping tekniğinden geçen birada burunda meyve, çimen ve şerbetçiotu aromaları bulunmakta. Damakta hafif kremamsı ve nektar tatları önde. Bitişi orta uzunlukta.
Natte: Bir ‘dubbel’ bira olan Natte yine Belçika’yı andırıyor. Burunda kavrulmuş maltların ön planda olduğu bu bira damakta ise akide şekeri tadını veriyor ve alkolü çok iyi maskeliyor. Bitişinde ise tahıl ve çikolata izleri var.
Colombus: Amber Ale olarak gösterebileceğimiz bir bira. Burunda maya, alkol ve fındık aromaları var. Damağı alkole rağmen yuvarlak ve rahat içimli ancak bitişi kısa fakat baharatlı.
Ijwit: Bir buğday birası. Burunda narenciye ve meyve aromaları var. Damak kremamsı, gövdeli ve bol meyveli.
Struis: Çok güzel bir bira. İngiliz ‘barley wine’ yani ‘arpa şarabı’ tipinde bir bira. Burunda kavrulmuş fındık aroması. Damakta malt, çikolata ve kuru meyve tatları bulunmakta. Skeapsrond peyniri ile oldukça iyi bir ikili.
Günün devamında Amsterdam klasiklerinden olan Vondelpark ziyaretini yapıp biraz çimlerin üstüne dinlendikten sonra akşam yemeği yiyip JD William’s Whisky Bar’ın yolunu tuttuk. JD, Amsterdam’ın Jordan bölgesindeki konsept barlardan biri. Amaçları viski sevdalarını insanlara ulaştırmak ve daha çok viskiseveri bir araya toplamak. Bunu yapmak için de oldukça çekici bir menüye sahip olduklarını söyleyebilirim.
Menülerine ‘Black Book’ adını vermekteler ve yüzlerce çeşit viski sunmaktalar. Viski tercih etmeyenler için viski ile hazırlanmış kokteyller veya klasik kokteyller hemen yardıma koşuyor. Ve tabii ki biraları da bulunmakta.
Benim ilk tercihim Glen Scotia 12 oldu. Campbletown Bölgesi viskisi olan Glen Scotia’nın yeni şişelemesini denemek güzel bir deneyim oldu açıkçası. Burunda vanilya, elma ve hafif is birleşimi bir aromayı damakta baharatlı ve meyveli bir tat takip ediyor. Su ekleyince tarçın da iyice ortaya çıktı. Isındıkça çiçek aromaları ortaya çıkıyor. Bitişi uzun, fındık ve baharat izleri taşıyor.
İkinci viski ise Highland Park’ın Dark Origins isimli single malt viskisiydi. Orkney adasının ‘kara’ karakterlerinden Magnues Eunson’un adadaki illegal damıtımının şerefine hazırlanan bu şişelemede şişesi gibi koyu karakterli bir viski var. Yeni ve kullanılmış şeri, avrupa ve amerikan meşelerini bir araya getirerek ilginç bir deneye imza atan Highland Park Dark Origins oldukça farklı bir lezzet çıkarmayı başarmış.
Burunda vanilya, incir ve kakao aromalarını almak mümkün. Su ekleyince karamel şekerlemesi, ve hafif yanık süt aromaları aldım. Damağı ise beklediğimden tatlıydı. Turba, kahve, çikolata üçlüsü dolanıp durdu damakta. Damağın arkasına doğru oldukça tatlı bir tat bıraktı. Bitişi ise orta uzun ve tatlı idi. Orta seviyede bitter bir çikolata yermiş gibi diyebilirim.
Gecenin son viskisi ise uzun süredir beklediğim Ardbeg Perpetuum oldu. Feis Ile 2015 için hazırlanan bu viski, burunda vanilya, is, ecza dolabı kokusu, kuru üzüm, tatlı meyve aromalarına sahip. Damakta ise narenciye, muskat, tarçın ve baharat tatları ön planda. Tok bir viski. Bitişi uzun ve turba, vanilya, mentol ve limon kabuğu izleri yoğunlukta. Ardbeg yine kaliteli bir viski üretmiş ama Adbeg sıralamamda ilk üçü değiştirmedi. Bulunca deneyin tabii ki. Ardbeg’in her şişesi biraz sihir ve gizem dolu. Fiyatı Amsterdam’da 165 Euro idi. Berlin’de ise 145 Euro’ya kadar inenleri gördüm.
Damak temizliğini ise ‘Dünyanın En İyi Birası’ olarak adlandırılan Westvleteren’in rahipleri tarafından reçetelenen St. Bernardus Abt 12 ile yaptık. Quadrupel tipi bira doğru ısıda içilirse katman katman lezzet verebilen bir bira. Burunda karamel, toffee, ve animal aromalar olan bir bira. Damakta ekşi tatlar geliyor önce, ısındıkça ve havalandıkça tatlı notalar öne çıkıyor. Kiraz, malt, tahıl, karanfil gibi tatlar damağın arkasında yerini ediniyor. Bitişi ise uzun, meyvemsi izler dolu. Harika bir bira.
3. Gün
Van Gogh Müzesi’ni gezdikten sonra kendimizi hızla viski ve bira alabileceğimiz marketlere doğru atmaya başladık. Viski Defteri sitesinin sahibi sevgili dostum Atakan’ın önerdiği Slijterij Boorsma ile başladım. Kaldığımız yere yakın olması ve bir sonraki durak olan Heineken Experience’a yakınlığı da güzel oldu. Birçok çeşit viskinin olduğu Slijterij Boorsma’da fiyatlarda makul sayılabilecek seviyede. Amsterdam’ın merkezindeki yerlerden viski almamanızı öneriyorum. 50 Eurolık viskileri 130 Euro’ya satanlara rastladım. SB’de ise durum özetle aşağıdaki resimlerdeki gibi.
Bowmore’un farklı şişelemeleri, Elements of Islay, Caol Ila, Campbletown, İrlanda, Kavalan viskileri ve burbon çeşitleri göz doldurucuydu.
Buradan merkeze yakın olan Tuinpark’a geçiyoruz. Bu parkın Vondelpark’tan farkı ise daha çok yerli halkın tercih etmesi ve keyif yaparken daha az rahatsız edilme olasılığınız. Biz de gidip kendimize güzel bir yer seçtik ve Le Cellier’den aldığımız The Balvenie Caribbean Cask ile keyiflendik.
Burunda siyah romu andıran toffee kokuları, çarkıfelek meyvesi olarak bilinen passion fruit ve tropikal meyve izleri vardı. Damakta vanilya, mango notaları uzunca sürünce sıkı bir viski olduğu daha da ortaya çıkıyor 14 yıllık bu viskinin. Pudra şekeri, kuru meyve tatları da arka damakta hissediliyor. Gövdeli bu viski damağı oldukça kapsayıcı olmakla beraber bitişte uzun bir kalıcılığa sahip. Meşe ve vanilya hakimiyeti bitişi güzel hale getiriyor. Maltın Günü’nün tanışma tadımında tanıştığım bu viskiden vazgeçebileceğimi sanmıyorum.
Dönüş yolumuzda İtalyan taş fırınında pizza yapan bir yer olan de Pizza Bakkers’de akşam yemeğimizi yedik. Gerçekten pizzaları oldukça güzel ve gözünüzün önünde hazırlanması da hoşumuza giden bir ayrıntı oldu.
Yemekten sonra aynı cadde üzerinde bulunan Chabrol Wines isimli dükkan dikkatimi çekti ve girdim. İçeride çok çeşit olmasa da çok ilginç bağımsız şişeleme viskiler vardı ve bunların bir kısmını deneme şansını buldum.
Carn Mor’un Strictly Limited serisinden 13 yıllık “Speyside” viskisini tattım. Royal Brackla Damıtımevi’nde damıtılan bu viski 2 Hogshead fıçısına 2001 yılında konulup 2014’te 777 şişe olacak şekilde şişelenmiş. Burunda nektar aromaları, kayısı ve İskoçya’nın ünlü süpürge çalısı kokuları var. Damakta çiçeksi ve çimensi aromaların yanında baharatlı tatlar ve hafif narenciye izleri bulunmakta. Orta uzunlukta bir bitişi elma ve armut gibi meyvemsi tatlar süslüyor.
A.D.Rattray’s tarafından şişelenen Cask Islay ise ismi belirtilmeyen bir damıtımevinden alınan viski ile hazırlanmış. A.D.Rattray’s iyi viskileriyle bilinen bağımsız şişeleme şirketi. An itibariyle ellerinde oldukça değerli fıçlardan şişeledikleri viskiler bulunmakta. Cask Islay eski burbon ve eski şeri fıçılarında olgunlaştırılmış ama hangi damıtımevinden geldiğini bilmediğimiz için adeta bir kör tadım yaptım. Burunda turba, vanilya, meşe ve olgun erik aromaları var. Biraz ısınınca okyanus kokusu da geliyor. Damakta ise şeri etkisi öne çıkıyor, baharatını devreye sokuyor. Buna bal, turba ve nektar eşlik ediyor. Dokusu yağlı ve gövdeli. Bitişi uzun, elma, vanilya, muskat ve is ile sona eriyor. Bir tahminim olması gerekirse Caol Ila’dan geldiğini tahmin ediyorum.
Chabrol’ü biraz daha inceleyince Carn Mor’un 1983 ve 2006 yılları arasında her yıl için şişelediği ve 20 cl olarak satışa sunduğu Carn Mor Vintage Collection serisini görüyorum. Şişelerden bir kısmı önceden alınmış durumda. Gözüme ilk çarpan doğum yılım olan 1985 yılında Benriach’ta damıtılan ve 2011’de şişelenen şişe oluyor ve bunu hemen sepete koyuyorum. 20 cl’lik fiyatı 30 € civarında. O yıllara ait viskilerin artık zor bulunduğunu, bulunsa da pahalı olduğunu belirtmek gerekiyor. Viski tadım ekiplerimdeki doğum yıllarını düşününce ben şanslı olanlardanım. (Yazar burada İstanbul Viski Dostları ve Maltın Günü ekibine selamlarını yollar 🙂 )
Otelimize doğru ilerlerken kanal kenarında bir bira içmeye karar verdik ve marketten büyük şişe Leffe Royale Whitbread Golding aldık. Leffe’nin bu birası oldukça bal ve malt aromasıyla bezenmiş. Isındığı zaman iç bayıcı seviyeye ulaşabileceği için soğuk bir şekilde kanal kenarında Vega Fina puro ile yudumladık. Yanında bala uygun olarak mango almıştık ve oldukça güzel gittiğini söyleyebilirim.
Whisky Cafe L&B
Gittiğimiz gün sadece bir kişi çalışıyordu barda. Emile isimli İngiliz aksanını özümsemiş bunu viski bilgisiyle harmanlamış, aşırı enerjik, bir o kadar yetenekli barmen mekanı adeta bir üst seviyeye taşıyordu. Mekanın menüsü bir ansiklopedi gibi. En başta mekanı tanıdan bir yazı, ardından viski yapımı hakkında bilgiler, bölgeler, SMWS (Scotch Malt Whisky Society) hakkında bilgiler ve menü. Fotoğrafını çekmekten yorulduğumuzu belirtmeliyim.
Mekanda Emile ve diğer barmenler quarter cask, half cask üzerinde fıçı çalışmalarının yanı sıra house blendlerini de hazırlamaktalar. Emile inanılmaz bilgili ve verdiği bütün bilgiler de bir hakimiyet vardı. Bir barmenin barın üzerinde yaptığı bu muazzam etkiyi bizim ülkemizde de görmek güzel olacaktır.
İkinci viski ise Nikka Miyagikyo Non Age oldu. Burunda limon, meşe, karabiber ve meyvemsi aromalara sahip Nikka damakta yeşil meyveler, lime, narenciye ve baharat tatlarına sahip. Ferahlatıcı bir damağa sahip. Bitişi ise orta uzunlukta. Baharat, badem ve fındık izleri var.
Son üç viski hakkımı ise SMWS şişelerine ayırdım. 3’lü tadım seti için 21 € ödemem yeterli oldu. Dünyada çok az yerde bulabileceğiniz bu şişelemeler için verilebilecek bir miktar. Ben de Emile’in yönlendirmeleriyle 3 farklı ekspresiyon seçtim. SMWS üyelere açık bir topluluk. Birleşik Krallık içi ve uluslar arası için farklı üyelik bedelleri olarak üye olabiliyorsunuz. Bunun karşılığında size bir hediye paketi gönderiyorlar. Ancak daha önemlisi yeni şişelemeleri internet üzerinden satın alma ve gittiğiniz şehirde SMWS Lounge bulunuyorsa oralarda tadım yapma şansına sahipsiniz. Eğer SMWS bulunan ülkeleri çok ziyaret etmiyorsanız ve genelde Türkiye’deyseniz ne yazık ki üye olmanın çok da bir anlamı yok çünkü internetten içki satın aldığınız viskilerin Türkiye’ye gelişi yasak.
SMWS şişelerinde damıtımevi ismi yerine rakamsal bir kodlama sistemi var. İlk rakam damıtımevini göstermekte. Kodların sıralı listesine buradan ulaşabilirsiniz. İkinci rakamsa fıçı numarasını (cask number) göstermekte. SMWS çalışanlarından Georgie etiket mevzusunu çok güzel bir şekilde anlatıyor.
İlk viski olan 50.39 kodu “Scrumptious Cockles” yani “Nefis şekerler” isimli viskiyi yudumluyoruz. 1 fıçıdan sadece 289 şişe olarak üretilen bu viski 16 yıl olgunlaşmış eski burbon hogshead fıçısında beklemiş. Burunda limon kabuğu, narenciye ve hindistan cevizi aldım. Damakta kremamsı, baharat, meyvemsi, limon ve malt tatları bulunmakta. Bitişi ise uzun, baharatlı ve şekerimsi. Bladnoch’tan gelen bu viski farklı bir şekilde yorumlanıp ilginç bir lezzet gösterdi. Önceden bir Lowland viskisi olan Bladnoch’u denememiştim. Ancak oldukça başarılı bir viski olduğunu söyleyebilirim.
İkinci viski ise 76.84 kodlu Mortlach Damıtımevi’nden gelen ilk dolum şeri fıçılarda tam 21 yıl olgunlaşmış bir viski. Burunda tropikal meyve aromaları, ufak bir is hissiyatı ve narenciye aromaları gelmekte. Damak ise topraksı aromalara sahip. İlk yudumu aldığımda adeta bir Porto şarabını andırdı bu viski. Kahve ve çikolata notaları damağın arkasında yerini buldu. Bitişi ise sıcak ve orta uzunlukta ve zaman içinde şeri etkisine iyice kapılıyor. Bu viskinin adı da “Feisty and zesty” idi yani “Enerjik ve lezzetli”.
Günün ve gezinin son viskisi ise 29.157 kodlu eski şeri fıçısında 17 yıl geçirmiş ve Laphroaig’da damıtılmış “Heidi’s holiday to Islay” oldu. Etiketinde de yazdığı üzere burunda tam bir tütsülenmiş domuz eti kokusu, kül, vanilya, deniz tuzu , armut ve çiçeksi kokular var. İnanılmaz!!! Bu kadar kompleks bir aroma beklememiştim. Damakta gövdeli, sert, ve alkollü. %59.2 alkol kolay bir seviye değil. Turba, baharat, meşe, kuru üzüm tatları aldım damakta. Hatta bir noktada damağım ateş aldı yazmışım tadım notlarıma 🙂 Bitiş ise oldukça uzun iyodik ve turba tatları dolu. Tek kelimeyle harika.
Marnixstraat 397, 1017 PJ
- Le Cellier
Spuistraat 116 -
Boorsma Slijterij en Wijnhandel
Ferdinand Bolstraat 112 - Chabrol Wines
Haarlemmerstraat 7
- J.D Williams Whisky Bar
Prinsenstraat 5 - Whisky Cafe L&B
Korte Leidsedwarsstraat 82-84 - Brouwerij ‘t IJ
Funenkade 7 - Heineken Experience
Stadhouderskade 78 - Bier Fabriek
Rokin 75
BU YOLCULUK HARİKAYMIŞ 🙂
Comments
süper..
http://zoomlabakalim.blogspot.com.tr/
Pingback: İstanbul Viski Dostları - Tadım 7 - Johnnie Walker Serisi - Keyif Adamı
Pingback: 2015'in En İyi Viskileri - Keyif Adamı